eylül resimleri ile ilgili görsel sonucu

@senkendinibul
Kısım-II
...
Tatlı bir serinlikte iner
 şimdi melekler...

Güneş , kızıl
 şehâdetini paylaşırken...

Işık , yenilmeden
 henüz tarûmâr akşâma...

Gecenin sisi çökmeden , 
karanlığa payını, bu kez de
 vermeli , son dokunuşuyla ;
 şu kızıla çalmış deryâ denize,
ebedî şu maviye ,
 demini alan ve sonra uykusuna
 dalacak olanın ihtişâmı...

Ne güzel
 şimdi bu yekpâre ân;
 bir lâhzâ-i taahhûr ile içilirken 
pervâsızca akıp gitmiş yıllar...

 Belki son defâ daha...

Belki hiç göremeyecekmişsene
 ve dahi tekrarı olmayacak 
muhteşemliğe son bir nazâr eylemek...

Kim bilir , ya sonu gelmişse
 şehâdetin payındaki tezâhür...

Kim bilebilir , 
bir daha kaç eylüle yetecek 
bu dokunuşu kirpiklerin...

Ey sonsuz mavi !..

Senle , kaç martı uçuverecek
 daha bu enginlikte...

Ağustos böcekleri ,
kaç kere titretecek bu esrârlı ruhu, 
daha kaç eylülde...

İşte yine aktı zâman ...

Derûnî bir serzeniş ile...

İçe oturan bir sükût sarar da o ân ,
alır sazlığın yekpâre iniltisi , 
boşluğun vakûr sedâsı kaplar, 
yeniden hayâl perdesini...

Ve yahût bir hatmi çiçeği , 
gece kuşlarının minik çırpınışları 
çıkarır seni akşamüstü
 nihâvent bir peşreve...

İçten içe bir yolculuk başlar , 
yine her ân-ı hakîkâtte...

Gece çökertmeden günü dizlerine ,
 şâhında kan çılgınca akmaya başlamışsa
damarlarının , daha da yakın bir 
seferîsin o ân elbette...

O ' nadır yine hep, sadece  O ' na...

 Tüm secdeler her zerrende... 

Mütemâdiyen sürecek 
OL-ân ân-ı dâîmde ...

Ve şimdi belirir karşında
 tüm azâmetiyle 
kandilleri semânın...

Ey Kâmer!..

Karanlığın içinde süzülür iken
 'Aydınlığın Şehzâdesi'...

Kalır , her dâim eteğinin ucunda , 
dinler efendisinin  bende-i nâkşındaki
 nûr ile yeksân bir terennümle
 gizlenen kelimeleri...

Korur onları yine gece,
huzûrdaki yerlerini binbir
 kez yokladığı kalbindeki teslimiyetle...

Nice karanlıklar dağıldı senle...

Elinden tuttuğun 
bu nâdide yalnızlık ,
 senle dağıldı her döngüde...

Büyüyen bir tekâmülle
 gün ,aylara ,aylar yıllara
 verdi Şems'in emânetini...

Yakamozlarıyla doldurur , 
her gönlün ışıklı beldesini...

Sevdâlılar ülkesinde;
 kâlbi yaralı şâirlere , 
Hakk üzre hırka istememiş
 divânelere , boynu bükük, 
aşk ile yanan pervânelere 
rastlamak ve dahi nicelerine , 
mümkün bu zevk-û hâl ile...

Huzûr dolsun , 
her ikinize de âşıkların 
ebedî gölgeliğinde...

Saâdetiyle serhoş , nâmütenâhî
 salınımla bu dans sürsün
 her âşkın muştusunda...

Selâm olsun , ışığın müjdeli 
ebedî beldelerine...

  Yıldızların tozuyla apansız 
aydınlanır bütün bir târih...

İşte şurada kutbu gecenin...

Nice yangınların emâresi kendisi...

Emsâlsiz sevgilerin de ...

Niye bakar her varlık bu nûra...

Âşk-ı sâbitesini 
kazımak için mi bakar , 
bu nûrlu gök kapısına her nâkışta...

Nakkâş nice sırlarla işlemiş ,
 koymuş efsûnu ile sahneye onu da...

Tıpkı kocaman bir çadır
 asılmış gibi durur da
ipekten bir direk sarar da sımsıkı ,
 sanki demirden bir kazıkla 
tutturulmuş , ârşa semâ...

 Ve özümüzdeki rehberi
 anımsatır da bağlar kendine,
 gümüşî pırıltıyla gök kubbeyi...

Hiç bir kötü ruh inmesin 
diye mi durur acaba ,
 hep dimdik , her ân merkezinde ve
 sonsuz güvenle sâbitlenmiş gibi...

Yegâne bir gecede fener misâli
  ezelî şâhsında dürüstlüğün
 timsâli ışıldar ,
 her bir ruha dokunurken...

 Dosdoğru yolu 
birleyen , ebedî bir 
edebi hatırlatır , 
durmadan 
yeryüzüne...
...

...ÖZ...




---KISIM II---

(--devâm edecek--)